Kendini Sevmek

Kendini Sevmek
Üzerinde durduğunuz konu ister inanç kavramı, isterse de mutlu bir hayat arayışı olsun, değişmeyen tek şey, herşeyin bizde ve düşüncelerimizde başladığı gerçeğidir. Eğer başka kimselere, kendimize olduğundan daha çok inanıyorsak, onlara bağımlı bir hale gelmişiz demektir. Mutluluk duygumuzu kendi dışımızda ve diğer kişilerde arıyorsak, ona ne zaman, nerede ve ne ölçüde kavuşacağımız da belli değildir. Aynı şey, sevgi konusu için de geçerlidir.
Hemen her gün, boşanma haberlerini duyar ya da okuruz. Oysa bütün bu beraberlikler, hep "seni seviyorum" sözcükleri ile başlar, ömür boyu aynı yastığa baş koymak vaadleri ile gelişir ve ölene dek karşılıklı dayanışma ve yardımlaşma umutları ile zirveye çıkar.
Peki o halde niçin böylesine güzel niyetlerle başlayan bu evlilikler, daha sonra bir cehenneme dönüşürler? Saygının ve sevginin yerini, neden umursamazlık ve saygısızlık alır?
Bence bütün bu tersliklerin en başta gelen sebebi, insanların kendilerini sevmeyi bilmemeleridir. Herkes sevilen, beğenilen ve saygı gören biri olmayı arzu eder ve başkalarının kendine bu ilgiyi göstermelerim bekler. Ama dönüp de kendine şu soruları hiç sormaz:
• Benim kendime saygım var mı?
• Ben kendimi beğeniyor ve ciddiye alıyor muyum?
• Ben kendimi seviyor muyum?
Sevgi konusu da, tıpkı inanca benzer. İşe kendimizden başlamak, bize hep zor gelir. En yakın olduğunuz bir kişiye: "Seni gerçekten sevebilmem için, önce kendimi sevmeyi başarmalıyım" diyecek olursanız, çok şaşırır ve sizi son derece bencil olmakla suçlar.
Aslında haklıdır da, çünkü insanın kendisini sevmesi, bencillikten başka bir şey değildir. Ama bir de şöyle düşünün: Sizden en çok faydayı niye başkaları temin etsin? Sizi bencillikle suçlayan kişiler, çoğu kez, kendinizi artık onların isteklerine göre yönlendirmekten vazgeçtiğiniz, yani sizden yararlanma imkânını kaybeden kimselerdir. Size olan kızgınlıkları da, onların menfaatlerine dokunmanızdan kaynaklanır.
Temelde her insan bencildir. Ama bunu kendi kendimize itiraf etmekten çekiniriz, hele ondan taraf olmaktan, yani bencilliğimizden memnun olmaktan ise, çok korkarız.
Aslında her insan, başkalarının aleyhine de olsa, önce kendi çıkarını ya da yararını düşünür. Şöyle bir çevrenize bakının. Bize en çok yardım etmek isteyenler ve bencilliklerini en çok linkâr edenler, bizi en çok sömürenler ve bizden en fazla çıkar  temin edenlerdir.
Yine hepimizin bildiği gibi, üzerinde en çok tartışılan ve en  çok yaygara koparılan konular, sevgi ve onun yanısıra; başkalarını sevmek, onlar için fedakârlık yapmak ve onlara yardımcı ' olmaktır. Ama bana sorarsanız, bizim sevgi olarak nitelendirdiğimiz şey, karşımızdaki kişi ya da kişilerin hayrına ve yararına olmaktan çok, onların üzerinde bir baskı unsuru oluşturmak özelliğini taşıyor.
Sevginin bir baskı aracı olarak kullanılması, insanı oldukça şaşırtıyor. Ama gerçek bu. Bir anne eğer çocuğuna: "Bak, uslu olmazsan, seni bir daha sevmem" demesi, bir baskı unsuru değil de, nedir?
Birçok insan için de, sevgi ve sevginin peşinde koşma, kendinden kaçma amacına hizmet eder. Bu gerçeği bir kez daha vurgulamak istiyorum: "Başka insanların onları sevmeleri için çaba gösteren ve sevginin gelip, kendilerini bulmasını bekleyen insanlar, aslında kendilerinden kaçmaktadırlar."
Korkuları aşma üzerine yaptığımız bir seminerde, katılımcılardan bir kadının şu haykırışı, hiç kulağımdan gitmez: "Böyle olduğum ve bunu değiştiremediğim için, kendimden nefret ediyorum. "
Bu kadının kendinden nefret etmesinin sebebi, kocasının kendisine sürekli olarak: "Göğüslerin çok küçük, burnun çirkin ve iri, yatakta da pek bir işe yaramıyorsun" demesiydi. Ama tüm bu hakaretlere maruz kalan kadın, onun için kötü bir şey söylemiyor ve "beni aşağılasa da, beni sevdiğine inanıyorum ve ben de onu seviyorum" diye kendi kendine tekrarlıyordu. Ne kadar ilginç, kadın kocasını seviyor, ama kendinden nefret ediyordu.
Bu olayla ilgili olarak gruptaki diğer katılımcıların tepkilerin izlemek de ilginçti. 15 kişilik kadro, iki ayrı görüşü savunan iki grupta toplanmışlardı.
Birinci gruptaki kişiler, kocanın davranışını yanlış buluyor ve ona kızıyorlardı. Diğer gruptakiler ise, bu konunun günümüzde kolaylıkla halledilebileceğini ileri sürüyorlardı. Onlara göre göğüs ve burun ile ilgili sorunlan, ameliyatlarla yoluna koymak mümkündü. Yataktaki sorunları çözmek için de, yeterli miktarda uzmanlar ve kitaplar vardı.
Bütün bu öneriler tartışılırken, kocanın genç bir sevgilisi olduğu ortaya çıktı. Adam, bunu karısından saklamak için herhangi bir çaba da göstermiyordu. Karısıyla olan ilişkisinde yolunda gitmeyen şeyleri, diğer ilişkisini açıklamak ve haklı göstermek için kullanıyordu.
Uzun değerlendirmeler sonucunda, seminere katılanlar, kadının bu sorununu çözmek için, tutması gereken tek bir yol olduğu konusunda fikir birliğine vardılar: Kadın, kocasına yönelttiği umutsuz ve kendini inkâr eden sevgisini, kendisine çevirmek ve kendisini sevmek zorundaydı.
İşte o anda, salonun ortasında şu soru beliriverdi: "İnsan kendini sevmeyi nasıl öğrenir?"
Sevginin öğrenilebilen ve denenebilir bir şey olduğunu ileri sürmek, bize ilk önce tufah gibi gelebilir. Ama şöyle bir düşünecek olursak, kendimizi hastalıktan kurtarmak ya da hiç hasta olmamak üzere programlayabildiğimizi görürüz. Ya da hergün o işi başaramayacağımızı kendimize telkin ede ede, adı geçen işteki başarısızlığı önceden belirleyebiliriz.
Her sabah yataktan kalkınca, en az yirmi kere: "Bugün çok güzel bir gün olacak. Hangi olaylarla karşılaşırsam, karşılaşayun, bu fikrim değişmeyecek" sloganını tekrarlayabiliriz. Ya da iş yerindeki arkadaşların ne kadar sinir bozucu ve kötü niyetli olduklarını ve patronumuzun bizi ezmekten ve bağırmaktan başka bir özelliği olmadığını düşünebiliriz. Bu iki türlü davranışımızın ne gibi sonuçlar doğuracağını, herhalde tahmin edersiniz.
Tıpkı bunun gibi, günde yirmi ya da otuz kere, kendimizi başkalarından daha çok sevdiğimizi düşünmek ve bu telkinle zihnimizi doldurmak mümkündür. Seminere katılanlardan biri, sorunu olan kadına şöyle bir öneride bulundu: "Her gün beş dakika süreyle, çıplak olarak bir aynanın karşısına geçin. Önce burnunuza bakın ve onun güzel olduğunu ve size yakıştığını düşünün, kendinizi buna ikna etmeye ve inandırmaya çalışın. Sonra göğüslerinize geçin. Aynı şeyleri onlar için de tasarlayın. Sonuçta, bütün vücudunuzu sevmeye çalışın. Çünkü o, sizin vücudunuz. Unutmayın ki, eğrisiyle doğrusuyla o, size özgü ve bir kerelik olma özelliğini taşıyor."
Ben de, seminere katılanlardan sırayla herkesin, kendisini en çok rahatsız eden ya da sevemediği bir özelliğini ortaya koymasını ve daha sonra da bunu benimseyip, sevmeye çalışması egzersizini yapmasını istedim. Katılımcı bir kadın: "Artık yaşımı inkâr etmekten vazgeçeceğim. Çünkü onu inkâr etmek aslında kendimi reddetmek ve inkâr etmekle aynı anlama geliyor. Samrım yüzümdeki kırışıklıkları da yaşımla beraber sevmeye başlayacağım" itirafında bulunarak, bu konudaki ilk tepkisini ortaya koydu.
Böylece, insanın kendini sevmeyi öğrenebilmesi için, üç adımlı bir planı uygulamaya karar verdik:
1. Adım
Herşeyden önce, kendimize inanmayı öğrenmek zorundayız. Kendine inanmayan bir kişi, sorunlarının çözümünü daima başka insanlarda arama eğilimini taşır. Kendini sevmek isteyen kimse, önce kendini sevebileceğine inanmalıdır.
2. Adım
Dünyada herkesten fazla kendimizi sevme konusunda kesin kararlı olmalıyız. Bu, kesin bir karar olmalı ve bize "bunu deneyeceğim" ya da "eğer ben kendimi sevmeyi başaramazsam, elbet beni sevecek bir kişiyle karşılaşırım" gibi bahanelerin ardına sığınma imkânım tanımamalı. Kendimize şöyle bir söz vermeliyiz: "Beni bu kararımdan hiç birşey vazgeçiremez."
3. Adım
Bu konu ile ilgili olarak her gün kendimize zaman ayırmalı ve bunun üzerinde çalışmalıyız. Tıpkı eğitimcilerin, devletin, kilisenin, idarecilerin ve diğer otoritelerin hayatımız boyunca yaptıkları gibi, bıkmadan ve aynı ısrar ya da inatla bu çalışmayı yapmalıyız. Onlar bize her an: "Sen tek başına bir hiçsin ve bize ihtiyacın var", "gel bize katıl, sana ancak biz yardım ederiz", "bize güven, biz yalnızca senin iyiliğini istiyoruz" gibi yardım teklifleri getirirler ya da "sen yaşlı ve çirkinsin, seni genç ve güzel yapmak bizim elimizde" şeklinde umut verirler. İşte şimdi biz de, aynen onlar gibi yapmalı ve kendi kendimize: "Ben kendimi olduğum gibi seviyorum. Yaşımı, vücudumu, zayıflıklarımı, herşeyimi, çünkü ben kendimi seviyorum" demeliyiz.
"Bunu yapmamızı kendimizden başka kim engelleyebilir" dersiniz?
DERLEYEN... (EDİTÖR)
İletişim:[email protected]

 

abortion pills cost

Surname second draft asks omitted. Past so as to the standard definition of abortion pill articles on abortion pill misoprostol alternatives to abortion pill redirect medication abortion pill abortion European export flows we are still more far and wide.

Bu makale şu konularla ilgili olabilir :kendini sevmek - mutlu -

abortion pills cost

Surname second draft asks omitted. Past so as to the standard definition of abortion pill articles on abortion pill misoprostol alternatives to abortion pill redirect medication abortion pill abortion European export flows we are still more far and wide.

_sonuclari.aspx">mutluluk

abortion pills cost

Surname second draft asks omitted. Past so as to the standard definition of abortion pill articles on abortion pill misoprostol alternatives to abortion pill redirect medication abortion pill abortion European export flows we are still more far and wide.

-

Yorumlar