KARDEŞ KISKANÇLIĞI İLE NASIL BAŞ EDİLİR

•   Çocuklarınıza gösterdiğiniz ilgiyi, sevgiyi ve paylaşılan zamanları "dengelemek".

•  Çocuğunuzun kardeşini kıskanmasını "doğal tepki" olarak görmek.
 
•  Yeni gelen bebeğe, diğer çocuğunuzun önünde çok fazla ilgi ve sevgi gösterisinde bulunmamak.
 
•   "Bak kardeşin yemeklerini ne güzel yiyor!"   gibi eleştirilerden vazgeçmek.
 
•  Kardeşler, herhangi bir nedenden dolayı anlaşmazlığa düştüklerinde,  araya girip, taraf tutmamak.
 
•  Anne-baba olarak çocuklardan birinin başarısını ön plana çıkarmamak.
 
•  Kardeşlerinin yanında çocuğu küçük düşürmemek. "Ablan (ya da kardeşin)
kadar olamıyorsun." gibi.
 
•   Çocuğun yanında kardeşini övmemek. "Bizim küçük oğlan o kadar akıllı ki".
 
•  Eş-dost-akrabayla  konuşurken,  kıskanan ya  da kıskanılan çocuğun duyacağı bir şekilde, "Küçüğü o kadar kıskanıyor ki!" ya da "Ablasını o kadar kıskanıyor ki!" şeklinde konuşmamak.
 
Anne-baba tutumları, kardeş kıskançlığının "kalıcı" olmasında önemli rol oynar. Farkında olmadan söylediğiniz sözler ya da yaptığınız hareketler, ileride yetişkin olduklarında iki ya da üç kardeş arasındaki dayanışmayı destekleyecek ya da rekabeti körükleyecektir. Buna özen göstermek ve duyarlı olmak, yeryüzündeki her anne-babanın görevi olmalıdır.
 
Bugüne dek, yanlış tutumlarda ve hatalı davranışlarda bulunmuş olabilirsiniz.
 
Çocuğunuzun kardeşini kıskanmasının boyutları, sınırları aşmış olabilir. Bu durumda;
 
•  Çocuğunuzun, kardeşini kıskanma tepkileri aşırı diye, onu cezalandırmaktan vazgeçmelisiniz. Aksi halde kardeşine düşmanlık duyguları besleyebilir.
 
•  Çocuğunuzla konuşup,  duygu ve düşüncelerini paylaşmalısınız. Böylece kendini ihmal edilmiş hissetmeyecektir.
 
•  Çocuğunuza her fırsatta, onu çok sevdiğinizi göstermelisiniz. Kendini değerli hissedecektir.
 
•  Kardeş sevgisini ve paylaşmayı ona aşılamaksınız. Kardeşiyle sizi paylaşabilecektir.
 
Görüyoruz ki, anne-baba sevgisi ve kardeş sevgisi ile beraber gelen kıskançlık, çocuğun yaşamında önemli bir belirleyici oluyor.
 
Çocuğun, yetişkin olduğunda, bu önemli belirleyicinin ne kadar aktif bir rol oynadığını göstermek için, sizlerle bir psikoterapi seansının önemli bölümünü
 paylaşmak istiyorum. Burada kullanılan isim semboliktir ve kişinin kendisinden izin alınmıştır.
 
Sibel, 24 yaşlarında genç bir kadın. İş hayatına atılmış. Hayatındaki en büyük sorun, iş yerindeki arkadaşlarını kıskanması ve onlarla ölümcül bir rekabete girmesi. Psikoterapi seanslarından birinde, şöyle bir duygusal boşalım yaşadı:  On yaşındaydım. Benden dört yaş küçük erkek kardeşim, annemin ve babamın gözbebeğiydi. Ne kadar çaba sarf edersem sarfedeyim, benim yaptıklarım değil, onun şirinlikleri konuşulurdu. Ben kız çocuğu olduğum için mi, o küçük ya da erkek olduğu için mi bilemiyorum ama, kardeşim daima evde ön plandaydı. Hatalı o olsa bile, azar işiten yine bendim. Artık kardeşime olan sevgim yavaş yavaş, kızgınlığa hatta nefrete dönüşmeye başlamıştı. Onu kendime en büyük rakip olarak hissediyordum. Bir gün, annem, ben ve kardeşim balkonda oturuyorduk. Yemek saati geldi ve annem, hava güzel olduğu için, balkona yemek hazırladı. Ben, biraz önce yine azar işittiğimden yemek yememek için direniyordum. Kardeşim yemeğini iştahlı iştahlı yiyordu. Annem bana, "Şu kardeşin kadar olamıyorsun, haline bak, kırk saatte bir lokma yutacaksın!" diye bağırdı. O sırada kapı çaldı. Annem içeri girmek zorunda kaldı. Giderken de, "Kardeşine bak, aşağıya sarkmasın" diye bana tembih etti. Annem içeri girdikten sonra, aklımdan, eğer kardeşim olmazsa, bu kadar azar işitmem ve beni eskisi gibi yine severler diye düşündüm.
 
Kardeşime, "Aşağı baksana, ne güzel bir kedi geçiyor" dedim. O da büyük bir merakla balkondan aşağıya eğildi. Çocuk aklımla ona bir tuzak kurmuştum ve ondan kurtulmanın tam zamanıydı. O ise, "Hani kedi nerde?" diye sorup duruyordu. Tam o sırada, kardeşimi balkondan aşağıya ittim. Düştü. Vücudunun yere çarpışının sesini duydum. Birden içimde hem büyük bir rahatlık, hem de müthiş bir pişmanlık hissettim, korkudan ağlamaya başladım. Annem geldi ve hemen aşağıya koştu. Kardeşimi hastaneye, beni de çocuk psikologuna götürdüler. Kardeşime önemli bir şey olmadı. Aslında bu beni oldukça rahatlatmıştı. Çünkü onu seviyordum. Şimdi düşünüyorum da, belki de kurtulmak istediğim, kardeşim değil, kıskançlığımdı. Beni onunla değişmelerine dayanamamıştım. Ben de çocuktum. Ben hâlâ psikologlara gidiyorum. Hayatta karşılaştığım herkesle yarışıyorum. Benim de "iyi" olduğumu ispat etmek ve "başarılı" olmak için..."
 
Sanırım Sibel'in bu anlattıklarından sonra, söyleyecek pek fazla bir şey yok.
 
DERLEYEN... (EDİTÖR)
İletişim:[email protected]


Bu makale şu konularla ilgili olabilir :kardeş kıskançlığı ile nasıl başedilir - çocuklarda kardeş kıskançlığı -

Yorumlar