Kanser hastanesinde Serap isminde bir hasta vardı. Bu hasta göğüs kanserine yakalanmış ve tedavi için yurtdışına gitmek istemesine rağmen, bazı formaliteler sebebiyle o imkanı bulamamıştı.Serapı özel bir ilgiyle bizzat tedavi altına alan Onk. Dr. Haluk Nurbaki uyguladığı tedaviye olumlu yanıt alınca çok sevinmişti. Bunda sonrasını doktorundan dinleyelim. Serap hanım Allahın izniyle süratle iyileşiyordu. Ancak Serap hanımında bütün kanserli hastalar gibi ilk 5 yıllık süreyi çok dikkatli geçirmek zorundaydı.Bir iş kadını olan Serap 3 yıl kadar sonra bir ihale için İzmire gitmek istedi.Kış aylarında olduğu için uçakla gitmesi şartıyla kabul ettim.Maalesef bilet bulamamış ve benden habersiz bindiği otobüsün kaza geçirmesi üzerine 6 saat kadar mahsur kalmış.Dönüşünden kısa bir süre sonra kanser,kemik ve akciğerine yayıldı.Serap bacak kemiklerindeki metasaz nedeniyle yürüyemez hale gelirken, hastalığın akciğerdeki tezahürü sebebiyle de devamlı olarak oksijen cihazı kullanıyor ve söylediği her kelimeden sonra ağzını o cihaza yapıştırarak nefes almak zorunda kalıyordu.Evine gittiğim gün,yine güçlükle konuşarak: Doktor bey, dedi. Ben size..dargınım. Niçin? diye sordum. Siz dindar bir insanmışsınız. Niçin bana da,Allahı,ölümü,ahireti anlatmıyorsunuz? Dini inançlarının çok zayıf olduğunu bildiğim içinm bu teklifi karşısında oldukça şaşırdım.Onu üzmemeye çalışarak: Doktora ulaşmak kolaydırdedim.Parayı bastırarak istediğine tedavi olursun.Ancak iman tedavisi için gönülden istek duymalısın. Konuşmaya mecali olmadığından Ben o isteği duyuyorum manasında başını salladı.Artık ümitsiz bir tıbbi tedavinin yanısıra,ebedi hayatın ve saadetin reçetesi olan iman derslerimiz başlamış ve son günlerini yaşayan Serap için bu dersler hızlandırmalı öğretimedönmüştü. Anlattığım iman hakikatleri bütün ruhuyla meczediyor ve arada bir soru soruyordu.Vefatına bir hafta kala: Doktor bey, dedi.Ben ölürken ne söylemeliyim? Senin durumun özeldedim.Kelime-i şehadet sana uzun gelir.O anı farkedince Muhammed deyiver.O sana yeter. O haliyle tebessüm ederek yine başını salladı.Çok ıstırabı olduğu için Serapa sürekli morfin yapıyor ve uyutmaya çalışıyorduk.Ben bir iş seyahati sebebiyle bir müddet ziyaretine gidemedim.Dönüşümde annesi telefon ederek: Serap bir haftadır morfin yaptırmıyor. dedi.Sabahlara kadar inliyor ve çok ıstırap çekiyor. Hemen eve gittim ve iğne yaptırmamasının sebebini sordum.Aldığım cevabı hala unutamıyor ve hatırladıkça ürperiyorum. Ya morfinin tesiriyle ölüme uykuda yakalanır ve son nefeste Muhammed diyemezsem? İşte Serap böyle bir hanımdı.Bu arada benden istihareye yatmamı ve eğer birkaç gün daha ömrü varsa son günü uyanık kalacak şekilde morfin yaptırılmasını rica etti.Ben hiç adetim olmadığı halde cuma gününe rastlayan o gece istihareye yattım ve Serapın acizliği hürmetine olacak ki Salı gününe kadar yaşayacağına dair işaret sezdim.Ertesi gün Ona: Hiç korkma! dedim.İğneyi vurdurabilirsin.Ve Serap bir veda niteliği taşıyan bu görüşmemizde son sorusunu da sordu: Doktor bey Azrail bana nasıl görünecek? Kızım, dedim.O bir melek değilmi? Hiç merak etme,sana yakışıklı bir prens gibi gelecektir. Salı günü Serapın ağırlaştığı haberini alınca hemen eve gittim.Ancak vefatına yetişememiştim. Ailesi tam manasıyla perişandı.Sadece kendisine uzun müddet bakan dindar bir hanım akrabası ayaktaydı ve beni görünce yanıma gelerek: Doktor bey,biliyor musunuz,bu evde biraz önce bir mucize yaşandı! dedi ve devam etti: Serap bir saat kadar önce oksijen cihazını attı ve yataktan kalkması imkansızdenmesine rağmen kalkarak abdest aldı,iki rekat namaz kıldı.Bütün ev halkı hayretten donup kaldık. Ve kelime-i şehadet getirerek vefat etmeden biraz önce de: Doktor beye söyleyin,dedi. Azrail, Onun söylediğinden daha güzelmiş!