Gazeteler
Dünyanın ilk gazetesi, bundan yaklaşık bin beş yüzyıl önce, Pekin'de yayınlanmaya başlamış. Ama, daha çok hükümdar fermanı niteliğindeki Tsing Pao adlı bu "gazete"yi, bugün bizim anladığımız anlamda gazetelerle karıştırmamak gerekir. Avrupa'da da, Julius Sezar'ın yine hükümet fermanı niteliğindeki Açta Diurna'larım saymazsak, bugün anladığımız anlamda gazetelerin atası olarak, On-yedinci Yüzyıl'ın başlarında Strasbourg'ta çıkan "Strasbourg Relation" gösterilebilir. Ancak, gerek biçim, gerekse muhteva bakımından bugün anladığımız anlamda gazeteciliğin öncüleri Kuzey Amerikalı gazeteciler... Amerikan kolonilerinde yayınlanmaya başlayan ilk gazete olan Publick Occu-rances Both Forreign and Domestick (Haricî ve Dahilî Cemiyyet Hadiseleri), 1690 yılında Boston'da Benjamin Harris tarafından yayınlanmaya başlamış. Bu gazete Amerika kıtasında yayınlanmaya başlayan ilk gazete değil yalnızca; bu kıtada kapatılan ilk gazete olmak şerefi de bu gazeteye ait, çünkü "Haricî ve Dahilî Cemiyyet Hadiseleri" ilk sayısı yayınlanır yayınlanmaz ingiliz sömürge yönetimi tarafından kapatılmış. Bunun üzerine, 1704 yılma kadar Amerika'da gazete yayınlanmadığını görüyoruz. 1704 yılında yayınlanan Boston News Letter'ı 1719 yılında Filadelfiya'da yayınlanan haftalık gazete (American Weekly Mercury) izliyor. Bu gazetelerin hepsinin ortak özelliği çok büyük ebatlı kağıtlara basılmaları ve oldukça pahalı bir fiyata satılmaları. Dolayısıyla, uzunca bir süre, gazete okumak sadece hali vakti yerinde olanların yararlanabildiği bir ayrıcalık olarak kalıyor. Ondokuzuncu Yüzyıl başlarında yayınlanmaya başlayan New York Sun (Güneş) gazetesi, hem biçim, hem de içerik bakımından gazeteciliğe pek çok yenilikler getiriyor. Bu gazeteyle birlikte "penny papers" (kuruş gazeteleri) denilen ucuz halk gazeteleri dönemi başlıyor. İşte gazete dediğimiz kitle iletişim aracına bugünkü popüler kimliğini kazandıran da, Ondokuzuncu Yüzyıl'ın başlarında yayınlanmaya başlayan bu halk gazeteleri.
Ülkemizde ise gazetelerin geçmişi pek eskilere gitmiyor. Genel olarak "ilk Türkçe gazete" kabul edilen Takvim-i Vakayi, 1 Kasım 1831'de yayınlanmaya başlamıştır. (Ancak bazı araştırmacılar, Mısır'da, 20 Kasım 1828'de, Kavaklı Mehmed Ali Paşa tarafından yayınlanan yarısı Arapça, yarısı Türkçe Vakayi-i Mısıriye gazetesinin "ilk Türkçe gazete" sayılması gerektiğini savunmaktadırlar.) İngiliz asıllı William Churchill tarafından İstanbul'da 1 Ağustos 1840'da yayınlanmaya başlayan Ceride-i Havadis ile Agâh Efendi ve Şinasi tarafından 21 Ekim 1860'da yayınlanmaya başlanan Tercüman-i Ahval 'in de özel girişim tarafından yayınlanan ilk Türkçe gazeteler olduğu söylenebilir. Ancak, bu anılan gazetelerden başlayarak, çok partili döneme geçişe kadar, Türkiye'de gazeteciliğin tarihinin, aynı zamanda aydınların devletten bağımsızlaşma ve özerkleşme mücadelelerinin tarihi olduğu söylenebilir. Nitekim tek parti döneminde de, belli başlı gazetelerin tümünün aynı zamanda siyasi iktidarla organik bağı olan kişiler tarafından çıkarıldığı düşünülürse,Türkiye'de bağımsız gazeteciliğin tarihini çok partili döneme geçişle başlatmak daha doğru olur.
Bugün, bütün demokratik ülkelerde olduğu gibi, Türkiye'de de gazetelerin devletle ve siyasi iktidarla organik bağlantılar içinde olması, basın özgürlüğü açısından kabul edilemeyecek bir durum olarak görülmektedir. Ne var ki, gazetelerin ve gazetecilerin siyasi iktidardan bağımsızlaşmaları, iktisadi açıdan da bağımsızlaştıkları anlamına gelmemektedir.
Dünyanın her yerinde, gazeteler kendi satışları kadar (hatta kimi zaman kendi satışlarından daha çok) ilan ve reklam gelirleriyle ayakta durabilmektedirler. Bu da, gazeteleri, ilan ve reklam verenlerle bir bağımlılık ilişkisine sokmaktadır. Bunun da ötesinde, bazı sermaye grupları, basın dışı alanlarda sürdürdükleri iktisadi ve ticari faaliyetlerini desteklemek amacıyla gazeteciliğe el atmakta ve kurdukları gazetelerle, kendi çıkarlarını savunabilmekte ve kamuoyunu bu çıkarların savunulmasında bir baskı aracı gibi kullanabilmektedirler.
Bu makale şu konularla ilgili olabilir :gazeteler -