Baksı ve Kam
Baksı ve Kam
Türk müziği ve folkloru tarihi bütün Türk illerini ve kültürün pek çok dalını içine aldığı için bazı konuların birbiriyle örülü olduğunu gözlemek mümkün olmaktadır. Baksı veya Kam adı verilen tedavicilerin birçok işlevi üstlenmeleri bu konuya güzel bir örnektir. Tedavici, icra ettiği müzik, ritim ve danslarla bir sanatçı gibi görünür, ama o trans içinde sezgi bilgisinden bahsettiği için medyumdur. Toplumun ihtiyacı ve sorularına cevap verdiği için sosyolog ve pedagog ve de psikolog rolünü de üzerine almıştır. Ulaştığı trans'ın sezgi neticesi oluşturduğu bilgi derinliği açısından, insanların duygularına yön verme imkânı sebebiyle hekim ve de manevi ihtiyaçlara cevap verme yeteneği ve konumu sebebiyle de ruhiyatçı rolünü oynamaktadır. Dede Korkut misalinde olduğu gibi. Dede Korkut bir yanda öğüt verir, bir yanda destan söyler, diğer yanda kopuz çalar, hasta tedavi eder ve çeşitli konularda iyi sonuçlar alınması için dua eder. Bütün bunlardan anlaşılacağı üzere eski Türklerde müzik ve dansla tedavi basit bir hekim işi değil, sosyo-kültürel ve spiritüel bir fenomendir. Bu konuya açıklık getirmek için bazı örnekler şöyle sıralanabilir: ‘XI. yüzyıl tarihçilerinden Gardizi, Kırgızlara dair şu malumatı veriyor: Kırgızlar arasında Faginum (Kam) dedikleri bir kişi vardır; her yıl muayyen bir günde gelir, çalgıcıları ve her türlü çalgı aletlerini getirirler. Çalgıcılar çalmaya başlar, Kam bayılarak düşer; bundan sonra ondan o yıl neler olacağını, kıtlık, bereket, yağmur, kuraklık, tehlike, emniyet, düşman saldırısı hakkında sorarlar. Kam hepsini söyler ve ekseriya onun dediği olur.’ iptidai şamanizmde şaman ile tabibin aynı şahıs olduğu kabul görür.
Türklerde hasta tedavisi ve bakımı ile uğraşan hekim, eczacı, hastabakıcı gibi çeşitli sağlık görevlileri, gerek meslekleri açısından gerekse isim ve kimlikleri açısından tarih boyunca değişiklik göstermişlerdir. Türk hekimlerin hikâyesi ‘Kam’ adı verilen sihirbaz hekim ile başlar. Kam, gök ile yer Tanrı ve ruhları ile doğrudan ilişki kuran ayinleri yürüten kişiydi. Kam hastasını, adaklar, içecekler, dağlama, çeşitli hareketler, oyun, müzik, büyü ve bitkilerle tedavi ederdi.
Hasta olan bir kişi için Baskı (Kam) çağrılır. Baksıların ağır hastaları tedaviden kaçındıkları anlatılır. Tedaviye katılan Baksı, nabız kontrol eder, kopuz eşliğinde çalar söyler, hastalığın nedenini araştırdıktan sonra büyük ve yağlı bir koyunun kurban edilmesi gerektiğini bildirir. Hayvanın rengini, büyüklüğünü bütün ayrıntıları ile tarif eder; öyle ki bazen bu özellikleri taşıyan bir koyun bulmak çok zor olur.
Kurban edilen hayvanın etleri bir kapta pişirilir, komşular davet edilir, Baksı henüz soğumamış ciğeri alıp hastasına 3 kez vurur, köpeklere atar. Baksı dualar eder ve ‘şu güne kadar ölmezse hasta iyi olacak’ der, söylediği güne kadar sık sık uğrayıp hastasını kontrol eder. Baksı, kopuz eşliğinde söylediği dualardan sonra üzerinde demir halkaların bulunduğu asasını alıp çıkan seslerle kendisinden geçer. Baksının bir yardımcısı da kopuz çalmaya devam ederken o dansa devam eder. Öylesi bir danstır ki bu, çoğu defa Baksı kendisinden geçer, bayılır. Bu durumda Baksı bir kuş olup tabiatüstü bir geziye çıkmaz. Onun yaptığı kötü ruhu kurban edilen koyunun bir uzvuna, cansız bir cisme ya da bazen kendisine transfer etmek, sonra da o ruhu kendisine has metotlarla kovmaktır.
Kamların okudukları ilahi ve duaları tespit etmek zordur. Ayinlerden sonra Kam bunları tekrarlayamaz, çünkü Kam bu sözcükleri o anda söyler ve unutur. Asya Türk musikisi İslam dini tesiri ile spiritüel yönden daha da güçlenmiş Tasavvufi
Türk Musikisi bundan doğmuştur.
Büyük İslam filozof ve bilginlerinden İbn-i Sina (980-1037) musikinin tıpta oynadığı rolü şöyle tanımlamaktadır: ‘Tedavinin en iyi ve en etkili yollarından biri hastanın akli ve ruhi güçlerini arttırmak, ona hastalıkla daha iyi mücadele için cesaret vermek, hastanın çevresini sevimli ve hoşa gider hale getirmek, ona en iyi musikiyi dinletmek ve onu sevdiği insanlarla bir araya getirmektir.’ İbn-i Sina'ya göre, ses tonu değişiklikleri; insan ruh hallerini belirtir.
İbn-i Sina müzik dinlemenin dinlendirici olduğunu, insanların kendi ruh cevherlerini ve âlemlerini geliştirmek amacıyla müzik dinlemeleri gerektiğini vurgulamıştır. Şifa, El Medhal ila Smaat el Musiki adlı eserinde musikinin tedavideki önemini vurgulamıştır. Yine Tabib Şuuri: ‘Müzikten anlamayan bir hekim tıpta bilgin ve mesleğinde yetenekli olmayıp teşhise kadir olamaz’ diyerek müzikle tedaviye verdiği önemi göstermistir. Şuuri, Tadil-i Emzice adlı eserinde belirli makamların günün belirli zamanlarında etkili olduğunu belirtmektedir. Hüseyni makamı sabahleyin, Nihavent makamı öğleyin, Buselik makamı ikindi vakti, Uşşak makamı da gün batarken etkilidir. Türk hekimleri, nabız hareketlerinin musikinin oynak makam ve usulleriyle ilgisi bulunduğunu, bu sayede nabız hareketlerinin bir makama ve bir nağmeye uygun olduğunu düşünmüşlerdir, işte nabzın düşmesi, yükselmesi, genişlemesi gibi oynak hallerin her birine birer musiki makamı uygulanmış ve musiki tedavisi bu suretle başlamıştır.
Hangi hastalıklara hangi melodinin daha uygun düşeceği üzerinde de araştırma yapan ilgililer; Rast makamının felçli hastalar, Irak makamının nevrotik hastalar, Rehavi makamının da baş ağrısı ve iç sıkıntısı olan hastalara iyi geleceğini vurgulamışlardır. İnsanların renkleri, giyimleri hatta huyları ile musiki makamlarının yakından ilişkili olduğunu kabul eden Türk hekimleri; Irak makamı esmer ve agresif hastalara, Rast makamını sarışın ve sessiz olanlara, Köçe makamını beyaz tenli ve sakin huylu olanlara uygularlardı.
Derviş Hasan Gülşeni tarafından yazılmış ve Safiyuddin Abdülmümin (1224-1294)'in ‘Kitab-ı Edvar’ından özetlenmiş olan Zübbe-i Makale-i İlm-i Musiki isimli eserde, musikinin insan bedeni ve ruhu üzerindeki etkilerini açıklayan Eflatun'un fikirleri, Kuran-ı Kerim-i güzel sesle okumanın bir peygamber emri olduğu v.b. hususlarda temel bilgiler vermektedir. Musikinin fizik, astronomi, tıp, astroloji ve mühendislik gibi ilimlerle yakından ilgisi bulunduğunu, güzel müziğin insan ruhunda zevk, vecd ve huzura sebep olduğunu, bu kişilerde ruhani sıfatların galebe çaldığını, hoş nağmeden nasibi olmayanların nefsinde kabalık olduğunu belirtmektedir, insan, haleti ruhiyesi gereği günün her saatinde aynı formu koruyamaz, bu bakımdan ünlü müzik üstadı Safiyuddin günün belli saatlerinde çalınıp dinlenmek üzere musiki makamlarını belirlemiştir. Aynı eserde; yazar insanların renklerine göre musiki zevklerinin de farklılık gösterdiğini ifade etmiştir. Siyah tenli insanların tabiatlarının germi huşk (kuru sıcak) olduğu, bunların ırak makamı ve bu makamın yapısına benzeyenlerden hoşlandıkları, esmer çehrelilerin serd-i huşk (kuru soğuk) olduğu ve bunlarında rast makamı ve bu makamın yapısına benzeyenlerden hoşlandıkları, kumral ve sarışın olanlar ise serd-ter (daha soğuk) olduğu, bunlara da küçek makamı ve bu makamın yapısına benzeyenlerin uygun olacağı belirtilmektedir.
DERLEYEN... (EDİTÖR)
Bu makale şu konularla ilgili olabilir :müzik - Müzikle Tedavi -