Sağlığınızla ilgilenmeye, hastalıklara yenile düşmeden önce başlamanız daha iyi olur
Kalmakta olduğum köyün kahvesinde bir kaç hafta önce eski bir tanıdığa rastladım. Onu uzun bir süredir görmemiştim ve nasıl olduğunu sordum. "Geçtiğimiz ay hastaneye yattım ve doktorlar midemin yarısını aldılar, ama şimdi yeniden sağlığıma kavuştum" demesi, oldukça dikkatimi çekti.
"Yeniden sağlığıma kavuştum." Ne yazık ki bir çok kişinin kendi sağlıklarına ve bedenlerine bakışları, bu türlü bir yanlış anlayışı yansıtıyor. Kendilerine "potansiyel hasta" olarak bakan bu insanlar, sağlıklarına kavuşmak için, bir doktorun onları hastalıklarından kurtarmasını beklemek zorundadırlar. Ya da yine bir uzmanın ağzından "yaptığımız bütün araştırmalar ve deneyler temiz çıktı, siz sağlıklısınız" sözünü duymadan, içleri rahat etmez.
Bu, bence çok tuhaf bir davranış biçimidir. Ama maalesef günümüzde hastalıklar kutsal bir değer kazanmışlardır. Ve hepimizde varolan bu eğilimin etkisinden kendimizi kurtarmakta zorlanıyoruz. Şöyle bir çevrenize bakının. İnsanların çoğu, size sağlıkları yerine, uzun uzun hastalıklardan bahsetmeyi daha çok tercih edeceklerdir. Bunun doğruluğunu kanıtlayabilmek için, şu iki soruyu cevaplandırmanız yetecek:
1. Geçtiğimiz beş yıl içinde, hangi hastalıkları geçirdim?
2. Gelecek beş yıl için, sağlığımı koruma ve hastalanmama yolunda neler yaptım?
Bu sorulara nasıl cevaplar verdiğinizi ve hangi sonuçlara vardığınızı bilemiyorum ama, çoğunuzun kendinizi aşağıdaki türden bahanelerle kandırmaya çalıştığınızı hissediyor gibiyim:
? "Sağlığım için neler yapmam gerektiğini biliyorum ama, bunları uygulamaya zamanım yok."
? "Eğer doktor bana sigarayı bırakmamın şart olduğunu söylerse, hemen bırakırım. Ama şu anda benim hiç bir sağlık şikayetim yok ki."
? "Yılda iki kez oruç kürü yapıyorum ve bu, bana çok iyi geliyor. Onun için de herşeyi rahatlıkla yiyip, içiyorum."
Böylesi cevaplar ya da bahanelere daha yüzlercesini eklemek mümkündür. Milyonlarca insan, bu gibi yanlış yaklaşımlar ile hastalıklara kapı açıyorlar ve bir o kadar insan da onların hastalanmaları sayesinde para kazanıyorlar.
Belki Zürich Üniversite Hastanesi profesörlerinden Dr. Wiegenthaler'in şu yaklaşımı sizin de ilginizi çeker ve davranışlarınızı değiştirme yolunda bir fayda sağlar:
"Yüzyılımızın başında insanlar, sağlıkları için gelirlerinin ancak yüzde birini harcamaktaydılar. Almanya'da bu rakam 1983 yılında yüzde ona çıkmıştır. Eğer gelişmeler böyle devam edecek olursa, 2019'da elde ettikleri bütün gelirleri, sağlıkları için harcar duruma geleceklerdir."
Prof. Wiegenthaler burada "sağlık" sözcüğünü kullanıyor, ama asıl kastettiği şey, bu paranın hastalıklarla mücadele uğrunda harcanıyor olmasıdır.
İzin verin, bir kere daha vurgulayalım: Bilim adamları, sağlık bakanları ve diğer uzmanlar sağlıktan bahsettikleri zaman bu, ancak hastalığın tedavisinden sonra elde edilen sağlıktır.
Buna şaşmamak gerekir, çünkü bütün bu insanlar, kurumlar ve kuruluşlar, ancak insanların hasta olmaları sayesinde yaşamakta ve varlıklarını sürdürebilmektedirler. Onların canlılığı ve kazançları için, olabildiğince çok insanın hastalanması ve para karşılığı iyileşmeyi istemeleri gerekmektedir.
Herkes parasını dilediği gibi kullanmak ve arzu ettiği kişilere vermekte serbesttir. Ama acaba yapılan bu harcamalar, bizi mutlu etmeye yetiyor mu? Sizin de farkettiğiniz gibi, Mutlu Yaşama Sanatı, bizim sağlık anlayışımızla da yakından ilişkilidir. Yani bizim bu konudaki yaklaşımımız, mutluluğumuz için belirleyici olmaktadır: "Sağlığımı nasıl kullandığım hiç de önemli değil. Eğer hastalanırsam, bir doktora giderim" diyebiliriz ya da "hastalanmamaya özen göstermeliyim. Bu nedenle, sağlıklı kalabilmek için ne gerekiyorsa, omf yapmam gerekir" diye düşünebiliriz.
Eğer hastalanmamak için ne gerektiğini bir doktora soracak olursak, bize: "Yılda en az iki kere kontrole gelmeniz gerekir. Böylelikle hastalıkları erkenden teşhis edebiliriz" diyecektir. Yani bize sağlıklı kalmak ve hastalanmamak için neleri ve nasıl yapmamız gerektiğini söylemek yerine, bir şeyler yapabilmek için ille de hastalanmamızı bekleyecektir.
Halbuki bizim için önemli olan, hastalığın hiç gelmemesine çalışmaktır. Bu konuda yapılması gereken en önemli üç şey, şunlardır:
? Hiç bir şüphe, tedirginlik ve kaçamağa kapılmadan, kendi sağlığımız için gereken herşeyi cesurca yapmaya karar vermek.
? Zorunlu olduğuna inandığımız şeyleri, düzenli olarak her-gün uygulamak. İki günde bir ya da haftanın belirli günlerinde veya tatilde değil. Disiplinli bir şekilde ve her gün.
? Sağlığımız dişlerde başlayıp, sindirim ve bağırsak sisteminde sona eren bir oluşum değildir. O daha çok, zihin, beden ve ruh arasındaki bir uyumun ve ahengin bir sonucudur ve bütünsel bir süreçtir.
Size birşey itiraf edeyim. Belki bunu açıklamakla, aklınızda benim hakkımda oluşturduğunuz görüşleri olumsuz yönde etkileyeceğim. Ama yine de şunu söylemeliyim ki, ben, bugüne kadar sağlık ve hastalık konuları üzerinde hiçbir bilimsel eser okumadım ve bu yönde de bir eğitim almadım. Ayrıca ünlü psikolog ve filozofların bu konular hakkındaki fikirleri konusunda da pek öyle detaylı bir bilgim yok.
Bu nedenle "sağlıklı kalabilmek" için sizlere yapacağım açıklamalar ve tavsiyelerin, yalnızca kendi deneyimlerimin ve çevremden gözlemlediklerimin bir sonucu olduklarını, bir kez daha belirtmekte yarar görüyorum.
Bu konuda son olarak, kendimi örnek vererek bazı şeyleri anlatacağımı vurgulamak istiyorum. Ben bu güne dek, hiç hastanede yatmadım ve sağlığımdan çok şikayetçi olmadım. Kendi çevremde, mutlu ve başarılı bir insan olarak tanınıyorum.
35 yıldır aralıksız olarak hergün uyguladığım "sağlık" programım, 9 aşamadan oluşmaktadır.
Her sabah, on ayn çeşit bedensel hareket yaparım ve her birini tam yüz defa tekrarlarım.
Her gün yarım saat süreyle, sakin bir köşede, gözlerimi kapatarak otururum. Sakin ve derin nefesler alırım, düşüncelerimde, ne kadar huzurlu ve mutlu olduğumu hayal ederim. Daha sonra hiç bir şey düşünmemeye geçerim ve kendi içimin sesini dinlemeye ve onu duymaya çalışırım. Ruhumun, bedenimin, duygularımın ve sezgilerimin bana söyleyecek bir şeyleri olup-olmadığına kulak veririm.
Her gün, o sabah "Hayat Kitabı"na yazdığım notlara ve çizdiğim planlara uygun olarak yaşamaya çalışırım.
Karnım acıkınca yemek yerim, doyunca bırakırım. Hoşuma giden herşeyi yer ve içerim. Ancak gıdalar arasında bir denge olmasına dikkat ederim. Bu nedenle sebze ve salata kadar, et, tatlı ve alkol almaya da özen gösteririm. Yani, vücudun baz ve asit dengesini tutturmaya çalışırım.
Vücudum için zararlı olduğunu bildiğim şeylerden uzak dururum. Sigaraya, ilaçlara ve canlandırıcı ya da sakinleştirici haplara hiç yaklaşmam.
Her gün en az bir saat süreyle, açık ve temiz havada dolaşır ya da çalışırım.
Sürekli ve düzenli olarak, derin ve sakin bir biçimde nefes almaya gayret ederim, ayrıca bir çok bedensel şikayetle başa çıkmak için, zihinsel idmanlar yaparım.
Gerginliğe karşı, gevşeme yolunu seçerim. Yorgunsam ve uykum varsa, zorla uyanık kalmak yerine, yatağa gitmeyi tercih ederim.
Her gün kendimle konuşarak, acı çekmek için yaşamadığımı, çalışmak ya da başkalarının mutsuzluğundan kendimi sorumlu tutmak için varolmadığımı tekrarlarım. Herşey, beni mutlu etmek için var ise, benim için bir anlam taşır.
Bu dokuz aşama içinde, size ters gelen ya da şaşırtan bölümler olabilir. "Çünkü bunların hepsi de, bir sağlık reçetesinde yer alacak şeyler değil" diye düşünebilirsiniz. Ama beni bunca yıldır sağlıklı ve mutlu yaşatan kuralları sıralamam gerektiğinde, aklıma pek de başka birşey gelmiyor doğrusu.
Kitabın ilerleyen bölümlerinde, bu noktalar arasındaki bağlantıları biraz daha derinlemesine işlemeyi düşünüyorum. Burada önemli olan "hastalıktan korunma" ya da "hastalığa yakalanmama" olduğu için, en belirleyici öğe, sizin kişisel tavrınız ve tercihinizdir. Bu yolda kesin kararım vermiş olan bir kimse, kısa bir süre sonra, hangi yolu tutacağını da bulur. Benim buradaki tek amacım, size, bu konuda kesin bir karar almanın zorunluluğunu anlatabilmektir.
DERLEYEN... (EDİTÖR)
İletişim:
[email protected]